(VİYANA) HJ – Eski Avusturya Cumhurbaşkanı ve SPÖ’lü siyasetçi Heinz Fischer, Der Standard gazetesine verdiği röportajda, Avusturya’nın tarafsızlık ilkesinin güncelliğini koruduğunu ve ülkenin barış diplomasisindeki ağırlığını yeniden artırması gerektiğini söyledi.
İsrail’in savaş şekline dönük eleştirilerinden geri adım atmayan Fischer, “Kalıcı barış, İsrail’in varlık hakkı kadar Filistin’in de varlık hakkının tanınmasıyla mümkündür” derken, tanımanın “barıştan sonra” anlayışına itiraz etti.
“Tarafsızlık barış politikasının iyi bir başlangıç noktası”
Savaş sonrası dönemde Avusturya’nın gelişmesinde tarafsızlığın taşıyıcı kolon olduğunu anımsatan Fischer, “Avusturya, İsviçre veya İrlanda gibi ülkeler tarafsızlıkla iyi deneyimler yaşadı” dedi.
Willy Brandt’ın “Barış her şey değildir ama barış olmadan hiçbir şeydir” sözünü hatırlatan Fischer, “Tarafsızlık, barış politikasının iyi bir yaklaşımı ve çıkış noktasıdır; Avusturya kamuoyu da bunu takdir ediyor” ifadelerini kullandı.
Ara buluculuk geleneği ve beklenti
Son yıllarda Avusturya’nın Kreisky veya Vranitzky dönemlerindeki ölçekte bir ara buluculuk etkisi göstermediğini kabul eden Fischer, “Yeni hükümetin bu yöndeki çabaları artırmasını umuyorum; bu hedef hükümet programında da yer alıyor” dedi. Birleşmiş Milletler’in bir merkezinin Avusturya’da bulunmasına işaret eden Fischer, “Viyana’nın BM koltuk kenti olması bu hedefi bize ayrıca hatırlatıyor” değerlendirmesinde bulundu.
“En büyük avantaj: düşman üretmemek”
Tarafsızlığın güncel faydaları hakkındaki soruya, “En büyük avantaj, kimseyi savaş düşmanı ya da hasım edinmemektir” yanıtını veren Fischer, tarafsızlığın amacının “barışı güvence altına almak ve savaşı önlemek” olduğunu vurgularken, bu çerçevenin Avusturya’nın dış politika pusulasını oluşturduğunu belirtti.
Siber saldırılar tartışması: “Vazgeçmek güvenliği artırmaz”
Avusturya’nın siber saldırı, sabotaj ve casusluk gibi yöntemlerle hedef alındığı tezine atıf yapan yaklaşımı değerlendiren Fischer, “Şu soru sorulmalı: Tarafsızlıktan vazgeçersek bu durum ciddiyetle düzelir mi?”. Bazı NATO ülkelerinin Avusturya’dan daha fazla insansız hava aracı saldırısına maruz kaldığını anımsatan Fischer, “Üstelik çoğu zaman bu saldırıların kaynağı bile net değil” dedi.
AB dayanışması ve “trendebüs” ithamı
AB’nin karşılıklı yardım yükümlülüğü bağlamında Avusturya’nın sadece askerî olmayan destekle yetinmesinin “güvenlikte bedavacılık” oluşturduğu yönündeki eleştirileri reddeden Fischer, “Biz hak ve yükümlülükleri olan tarafsız bir devletiz. Esas olarak siyasi sorunların barışçıl çözümüne katkı sunmak istiyoruz. Avrupa güvenliğine katkı veren pek çok faaliyete katılıyoruz; bu nedenle ‘trende tutunma’ sayılmaz” dedi.
Fischer, “Savunma bakanının bu konuları defalarca ayrıntılı biçimde anlattığını” ekledi.
Dayanışmanın biçimi: “Tarafsızlığa uygun geniş bir araç seti var”
Fischer, “Ciddi bir kriz anında askeri destek bekleyip kendisinin sahaya sadece sağlık personeli göndermesinin Avusturya’yı ‘dayanışmasız’ kılacağı” yönündeki iddiaya, “Tarafsızlığa uygun biçimde dayanışma göstermek için geniş bir imkân paleti var” karşılığını verdi.
Bu politikayı “dayanışmacısız” diye niteleyenlerin “tarafsızlığın özünü ve değerini anlamadığını” dile getiren Fischer, yaklaşımın prensip boyutuna dikkat çekti.
Putin, Kırım ve geç teşhis tartışması
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i 2014’te sıcak bir dille ağırlamasına dönük eleştiriler hatırlatıldığında ise Fischer, o dönem AB’nin Rusya’ya yaklaşımının “temelde olumlu” olduğunu söyledi.
“Ortak Avrupa Evi” ve “stratejik ortaklık” kavramlarının Putin döneminin epey ilerleyen yıllarına kadar geçerli olduğunu anımsatan Fischer, “Kırım’ın ilhakı uluslararası hukuka aykırıydı ama 2022’de Ukrayna’ya yönelik askerî saldırıyla kıyaslanamaz” dedi.
Birçok Avrupalı siyasetçinin Kırım’ı “uyarı atışı” olarak gördüğünü belirten Fischer, “İlişkileri sıfıra indirmeyelim” yaklaşımının o zaman yaygın olduğunu aktarırken, “Geriden bakınca, bu uyarı Avrupa’da birçok siyasetçi tarafından yeterince ciddiye alınmadı; o dönemin Avusturya Cumhurbaşkanı da buna dahildi” ifadelerini kullandı.
İki devletli çözüm ve tanıma: “Geciktirmek barışı başlamadan bitirir”
Der Standard’ın, SPÖ’lü Wolfgang Petritsch’in “Avusturya Filistin’i tanımalı” çağrısını sorması üzerine Fischer, “Bu görüşü paylaşıyorum” dedi. “Orta Doğu’da barış, İsrail’in varlık hakkının güvenceye alınması kadar Filistin’in varlık hakkının da tanınmasını gerektirir; İsrailli ve Filistinli insanların onuru eşit ölçüde değerlidir” diyen Fischer, ifadesini “Her iki taraf da ‘From the river to the sea’ diyerek tüm coğrafyanın kendisine ait olduğunu iddia ettiğinde, ikisi de haksız olur” sözleriyle açtı.
Hükümetin, tanımayı barış sürecinin sonuna bırakan yaklaşımını eleştiren Fischer, “İsrail, Filistin’in devlet olarak tanınmasını tüm araçlarla engellemek istiyor. Tanımayı önce bir barış sürecine bağlarsak, bu süreç hiçbir zaman başarıya ulaşmaz” değerlendirmesinde bulundu. “Tarafsız Avusturya’nın mümkün olduğunca çok sayıda devletle birlikte kalıcı bir barış düzenini destekleme sorumluluğu bulunduğunu” belirten Fischer, “Pek çok ülke Filistin’i zaten tanıdı; Avusturya da bunu yapmalı” dedi.
Siyaset çizgilerinin değişimi: UNESCO oylaması ve denge siyaseti
Fischer, 2011’de Avusturya’nın Filistin’in UNESCO üyeliğine kabulü yönünde oy verdiğini anımsatan soruya, eski Başbakan Bruno Kreisky’nin şekillendirdiği “eşit mesafeyi” hatırlatan bir yanıt verdi.
Sebastian Kurz döneminde bu denge siyasetinin terk edildiği tespitine karşı Fischer, çağrısının “geri dönüş” değil, “acımasız savaşın ardından akılcı ve insani bir sonuç üretme çabası” olduğunu söyledi.
“İlk adım atıldı ama ateşkes çok kırılgan” diyen Fischer, “Sonraki adımların da atılmasını istiyorum” ifadesini kullandı. Fischer, “Filistinliler kendi devletine kavuştuğunda, en aşırı teröristlerin zeminini büyük ölçüde kaybedeceğini” savunurken, “Yan yana iki devlet, İsrail ve Filistin olduğunda, ikisine de bilgimiz ve vicdanımız elverdiğince barışçıl, adil ve dostane yaklaşacağız” dedi.
İsrail’in savaş stiline, eleştiriler ve antisemitizm tartışması
Fischer, daha önce Gazze’deki savaşın yürütülüşüne getirdiği sert eleştiriyi yineleyerek, “İsrail hükümetinin savaş yürütüşü sonucu, masum insanların korunamayacak ölçekte öldüğü ve zarar gördüğü bir tablo ortaya çıktı; bu durum yaşam hakkıyla ve uluslararası normlarla bağdaşmıyor” dedi.
“Eleştirinin, antisemitizmi artırdığı” suçlamasına karşılık Fischer, “Bu ithamın, başka argüman bulunamadığı için ileri sürüldüğü izlenimini edindim” ifadesini kullandı.
“60.000’den fazla erkek, kadın ve çocuğun öldüğü bu kadar acımasız bir savaş, nefreti besliyor ve büyütüyor” diyen Fischer, bunun “daha fazla radikalleşme ve duygusal taşkınlık” yarattığını söyledi.
Fischer, “Antisemitizmi ve tüm İsraillere toptancı suçlamayı kesin biçimde reddedenlerin de uyarısı budur” derken, “Netanyahu’nun yönteminin kabul edilemez olduğunu halka göstermek İsrail’e iyilik yapmaktır; bu antisemitizm değil, İsrail’in geleceğine hizmettir” şeklinde konuştu.

