(VİYANA) HJ – Avusturya’nın eski Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, Devlet Antlaşması’nın 70. yılı vesilesiyle Avusturya Haber Ajansı’na (APA) verdiği röportajda, ülkenin tarafsızlık politikasını koruması gerektiğini vurguladı. Tarafsızlığın sadece bir deklarasyon değil, aynı zamanda tanınmış bir uluslararası statü olduğunu belirten Fischer, “Bu statü, belki de Avusturya topraklarındaki beş bin Amerikan askerinden daha etkili bir koruma sağlıyor” ifadelerini kullandı.
“Tarafsızlığın tümeni yok ama caydırıcılığı var”
Sovyet lider Josef Stalin’in “Papa’nın kaç tümeni var?” sorusunu hatırlatan Fischer, tarafsızlığın askeri değil ama diplomatik anlamda güçlü bir koruma sunduğunu söyledi.
“Tarafsızlık tümenlere, makineli tüfeklere ya da tanklara sahip değildir. Ancak bu statü tüm ülkelerce bilinir ve biz bunu vicdanla, adil ve doğru şekilde koruduk” diyen Fischer, Avusturya’nın barındırdığı Birleşmiş Milletler ve OPEC gibi uluslararası kurumların da bu caydırıcılığa katkı sağladığını ifade etti. Fischer, tarafsızlığı küçümsemenin “akılsızca ve sorumsuzca” olacağını söyledi.
“Devlet Antlaşması’nın sembolik gücü devam etmeli”
Avusturya’nın hukuken tarafsızlığı sona erdirebileceğini kabul eden Fischer, buna rağmen Devlet Antlaşması’nın içerdiği sembolik ve siyasi yükün korunması gerektiğini dile getirdi. 1955’te imzalanan antlaşmanın, Sovyetler Birliği tarafından Almanya için model olarak önerildiğini hatırlatan Fischer, bu modelin Batı tarafından benimsenmemesi nedeniyle Almanya’nın Soğuk Savaş boyunca bölünmüş kaldığını aktardı.
“26 Ekim tarihi bir siyasi uzlaşmanın ürünü”
Fischer, Avusturya’nın ulusal bayramı olarak belirlenen 26 Ekim tarihinin bir siyasi uzlaşmanın sonucu olduğunu anlattı. Sosyal Demokratların öncelikle 12 Kasım’ı, ÖVP’nin ise 15 Mayıs’ı önerdiğini söyleyen Fischer, 15 Mayıs’ın dönemin ÖVP’li yöneticileri Julius Raab ve Leopold Figl ile özdeşleşme riski nedeniyle bu tarihe mesafeli yaklaşıldığını belirtti. Sonuçta, son müttefik askerlerin ülkeden ayrıldığı 26 Ekim tarihinin kabul edildiğini ifade etti.
“Annem korkudan titriyordu”
Tarafsızlığa bağlılığının kökeninde çocukluk yıllarında yaşadığı savaş deneyimlerinin olduğunu belirten Fischer, bombardımanlardan korunmak için ailesiyle birlikte kömürlükte saklandığını anlattı. “Bu derin uğultu, annemin panik hali, ellerinin titremesi… Bunlar savaşın dehşetini çok erken yaşta anlamama neden oldu” dedi. Fischer, bu deneyimlerin kendisinde savaşa karşı güçlü bir içsel tepki oluşturduğunu söyledi.
“Babam Volkssturm’a katılmamak için saklandı”
Nazi döneminde “yarı Yahudi” olarak sınıflandırılan babası Rudolf Fischer’in Graz’da işini ve evini kaybettiğini söyleyen Fischer, ailece Viyana’ya taşındıklarını ve burada amcası Otto Sagmeister’in yanında kaldıklarını belirtti. Ebeveynlerinin Esperanto dilinde konuşarak onu hassas bilgilerden uzak tuttuklarını anlatan Fischer, babasının savaşın son döneminde Volkssturm’a alınmamak için Oberösterreich’ta saklandığını da paylaştı.
“1955’teki rahatlamayı bugün bile hissediyorum”
Devlet Antlaşması’nın imzalandığı 1955 yılını “büyük bir rahatlama” olarak nitelendiren Fischer, o dönemdeki belirsizliklere rağmen Dışişleri Bakan Yardımcısı Bruno Kreisky’nin Moskova’da askeri törenle karşılanmasının umut verici bir işaret olduğunu söyledi. Fischer’e göre Kreisky, “Bu kadar törenle karşılanıyorsak, bizi eli boş gönderemezler” diyerek umutlanmıştı.
“Tarihi çarpıtmak Rus halkına haksızlık olur”
Sovyetler Birliği’ne geçmişte fazla yakın durduğu yönündeki eleştirileri reddeden Fischer, Rus halkının 1945’te Hitler’e karşı verdiği mücadelede büyük bedeller ödediğini söyledi. “O insanların torunları bugünkü savaşlardan sorumlu tutulamaz” diyerek, tarihin çarpıtılmasına karşı uyardı.
“Batı’nın da Ukrayna’daki gelişmelerde payı var”
Ukrayna’daki mevcut savaş hakkında değerlendirmelerde bulunan Fischer, Almanya’nın birleşmesi sürecinde NATO’nun doğuya genişlemeyeceği yönünde Rusya’ya verilen güvenceye dikkat çekti. Fischer’e göre, bu sözlerin tutulmaması ve Bulgaristan ile Romanya gibi ülkelerin NATO’ya alınması, Moskova’nın güvenlik algısını değiştirdi. “Bugün yaşanan krize yol açan hataları herkes kendi vicdanıyla değerlendirmeli” dedi.
“Demokrasimize güveniyorum”
Geleceğe dair karamsar olmadığını söyleyen Fischer, Avusturya’daki demokrasinin köklü bir yapıya sahip olduğunu vurguladı. “İkinci Cumhuriyet, birincisinden dört kat daha uzun süredir varlığını sürdürüyor. Avusturyalıların büyük çoğunluğu diktatür istemiyor” ifadelerini kullandı.
“FPÖ büyük bir fırsatı heba etti”
FPÖ’nün seçimde başarıya ulaşmasına rağmen iktidar olma şansını değerlendirememesini “şaşırtıcı” bulan Fischer, ÖVP, SPÖ ve NEOS’tan oluşan üçlü koalisyonun işbirliği potansiyelinin yüksek olduğunu belirtti. Fischer’e göre bu hükümet modelinin devamı da mümkün olabilir.
“Hiç kimse yalnızca görüşü nedeniyle dışlanmamalı”
Burschenschaft üyelerinin kamu görevlerinden dışlanması tartışmalarına da değinen Fischer, bu grupların yalnızca ideolojik kimlikleri nedeniyle dışlanmasının doğru olmayacağını savundu. “Yasal bir derneğe üyelik, kimseyi ikinci sınıf vatandaş yapmaz” dedi.